- Yaratan rabbinin adıyla oku!
2- O, insanı alaktan (asılıp tutunan zigottan) yaratmıştır.
3-5. Oku! Kalemle (yazmayı) öğreten, (böylece) insana bilmediğini bildiren rabbin sonsuz kerem sahibidir.
Okumaktan kasıt yan yana gelmiş harfler dizisini oluşturan kelimeler bütünü değildir. Çocuk yaştan itibaren okumayı sadece kitap okuma eylemi olarak sınırlamışızdır. Oysaki okuma kavramı; kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de harfleri, sözcükleri, kitapları, insanları, toplumu, yaşanılan anı, çevreyi, doğayı, insan ilişkilerini hatta bize söylenen sözlü bir söylemi bile hangi samimiyetle söylendiğini yani niyet okuması kast edilmektedir.
Bizler kitapların yanı sıra kendimiz başta olmak üzere çevremizdekileri ve evreni okuyabildiğimiz müddetçe gerçek bir okuma eylemiyle birlikte anlama ve anlamlandırma yapmış oluruz.
Etrafımızda kitap okumaya hevesli olan kişiler okuma alışkanlığına sahip kişilerden kitap önerisi alır. Bu öneriler genellikle akıcı, okuması kolay, aksiyon, macera, gizemli polisiye romanı olsun isterler. Bu kitapların sonunu getiremeyince veya çok kısa sürede ufuk açıcı olmayınca sadece bir ‘heveste’ kalıp tükenmektedir. Oysaki her kitabın kendi içinde taşıdığı mesajdan ziyade bir çağrıda bulunmaktadır. Kitap okumak eylemi öylesine, entelektüel olma hesaplarıyla yapılacak bir eylem değildir. Okumak için gerekli sabır ve özen gösterilerek zamanla kendisini bize açan ve bize aşma durumunu yaşatmasına izin vermeliyiz.
Toplumumuzda ‘okuma’ üzerine yapılan hatalardan bazıları; yıllarca CV alanlarında veya sosyal çevrelerde kendini tanıtma esnasında ki boş zamanlar ve hobilerimizden bahsederken müzik dinlemek, gezmek, futbol oynamanın yanına kitap okumak diye yazan veya söyleyenleri görmüşüzdür. Kitap okumak boş zamanlarımızda yapılabilecek basit ve niteliksiz bir eylem mi ki o kısma yazıldı/söylendi. Bu şekilde yazanların hobiler bölümünü daha prestijli ve tabiri yerinde olacak ki boş biri olmadığını tescillendirmek amacıyla yazdığını tahmin edebiliyoruz. Oysaki okumak, yazmak kadar değerli ve özen isteyen bir eylemdir.
- Okullarda İlk Dersler ‘’Kitap Okuma’’ Etkinliği Yapıldı.
Türkiye’de bende ortaokulda olduğum sıralarda Şanlıurfa ile genelinde eğitim sisteminde bir dönem ilk dersin tamamı veya ilk 20 dakikası kitap okuma dersi olarak güzel bir uygulamaya geçildi(2008-2009). Okullarda ilk 20 dakikalık kitap okumanın zihni açacağı ve böylelikle okullarda artan kütüphanelerle beraber okuryazarlık oranı artacaktı arttı da ama süreklilik ve artışın devamı gelmedi. Okuma esnasında uykusu mu gelen, kitabın ağır olduğunu söyleyenler mi?, okuduğunu anlamadığını söyleyenlerin ve sabırla okuyamayanların sesi etkinlikten daha çok ses getirmişti. Böylelikle okuma projesi de çoğu yerde askıya alındı veya unutuldu gitti. Yakın tarihte ise benzer bir uygulama teşvik ve örnek olması adına Diyarbakır’da Kayapınar Yunus Emre Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde ilk ders zilinin çalmasıyla öğrenciden öğretmene, güvenlikçiden kantin sorumlusuna, idareciden veliye kadar okuldaki herkes 20 dakika kitap okuyor(2017).
- 4+4+4 Eğitim Sistemi ile artan Okuryazarlık oranı ne kazandırdı?
Esasen ilkokula başlama yaşında yeni düzenleme ile 2012 yılında Milli Eğitimde Kararnamesi ile 8 yıllık eğitim süresi 12 yıllık zorunlu eğitim sistemine dönüştürüldü. Gelişen dünyada yer almak, herkesi okur yazar yaparak daha refah, daha çok düşünen, araştıran ve küresel bir güç haline getiren. Avrupa Kıtasında ise tüm ülkeler insanlarının %90’ını lise mezunu etme kararı almıştı. Hem Avrupa Birliği’ne girmek hem de Avrupa’nın gerisinde kalmamak adına böyle bir karar alınmıştı. Ülkemizde ise nüfusun sadece yüzde 28’inin lise mezunu olduğu o yıllarda dikkate alındığında yerinde bir karar gibi gözüküyordu. Bu değişikliğe gerçekten ihtiyaç vardı. 36 ayını doldurmuş 5 yaşını o yılın Eylül ayı sonunda dolduran öğrenciler ilkokula başlayacaktır. 2012 – 2013 öğretim yılından itibaren esasen 30 Eylül 2012 itibariyle 60 ayını dolduran çocukların ilkokula başlamaları gerekmektedir kararnamesi yayınlandı. Böylelikle okur-yazar olmak daha çok okulda olmak herkesin bilgiyle ve kitapla buluşacağı anlamına geliyordu. Öyle de oldu. Ücretsiz kitaplar, akıllı tabletler, akıllı tahtalar, artan okullar, özel kurs ve kolej sektörü durmadan büyüyor. Herkes çocuklarını okula gönderip memleketine doktor, öğretmen, mühendis, mimar, atanmış SSK’lı memur olmasını istiyor ve devletten talep ediyordu. Veliler ‘’eti senin kemiği benim’’ kimleri daha ileri giderek ‘’eti de senin kemiği de senin’’ hoca diyorlardı. Dijitalleşme ile hayatta hızlanıyordu. Herkes okuryazar, lise, üniversite mezunu oluyordu. Çoğu insan bunları yaparken kitap okumadan, gerçek bir insan-insan, insan-evren ilişkisini ve çevreyi okumadan başarıyordu. Bu okuryazarlık oranı ve 12 yıllık zorunlu eğitimde ve her okulda açılan kütüphaneler de öğrencilerle istenilen seviyede bulmakta zorluk çektiği için kitap okuma oranında istenilen bir açılım olamadı.

- Türkiye Okuma Kültürü Haritası: Kapsamlı Bir Bakış.
Türkiye Okuma Kültürü Haritası çalışması için kapsamlı bir alan araştırması yürütüldü. Bu çalışma, Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) NUTS2 düzeyindeki illerinden oluşan özel bir örneklem üzerinden gerçekleştirildi. Araştırmaya dâhil edilen iller; Adana, Ağrı, Ankara, Antalya, Balıkesir, Bursa, Erzurum, Gaziantep, Hatay, İstanbul, İzmir, Kastamonu, Kayseri, Kırıkkale, Kocaeli, Konya, Malatya, Manisa, Mardin, Samsun, Şanlıurfa, Tekirdağ, Trabzon, Van ve Zonguldak olarak belirlendi.
Türkiye’nin Okuma Alışkanlıkları: Çarpıcı Veriler.
Çalışmanın sonuçları, Türkiye’deki okuma alışkanlıklarına dair önemli bulgular ortaya koydu. Hiç kitap okumayanlar ve yılda 10 kitaptan az okuyanlar birlikte değerlendirildiğinde, katılımcıların ortalama %75’inin düzenli okuma alışkanlığına sahip olmadığı görüldü. Buna karşılık, katılımcıların %25’inin ayda 1 kitaptan fazla okuduğu, yani düzenli bir okuma alışkanlığına sahip olduğu söylenebilir. Bu veriler, Türkiye’deki okuma kültürünün mevcut durumuna dair değerli bir perspektif sunuyor.
(T.C.KültürveTurizmBakanlığıKütüphanelerveYayımlarGenelMüdürlüğü.(2011).“TürkiyeOkumaKültürüHaritası”.Ankara:KYGM.ISBN:978-975-17-3545-4)
A)Türkiye’nin Okuma Tercihleri Haritası: Bölgelere Göre İlgi Alanları
Araştırmamızın dikkat çeken sonuçlarından biri, Türkiye’nin farklı coğrafyalarındaki okuma alışkanlıklarının belirginleşmesidir. Özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde psikoloji temalı kitapların yaygın olarak tercih edilmesi, bu alana olan ilginin yoğunluğunu gözler önüne sermektedir.
- Macera Tutkusu ve Aşkın Okuyucuları.
- Türk halkının genel okuma eğilimlerine bakıldığında, macera temalı kitapların geniş bir kesim tarafından okunuyor olması önemli bir veri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bununla birlikte, en dikkat çekici bulgulardan biri de İstanbul ve Hakkari gibi birbirinden coğrafi olarak uzak iki şehirde yaşayanların büyük çoğunluğunun aşk temalı kitapları tercih etmesidir. Bu durum, aşkın evrensel çekiciliğini ve farklı demografik yapılardaki okuyucular üzerindeki etkisini göstermektedir.
- En Çok Okunan Kitaplar
İşte Hepsiburada’nın en çok okunan kitapları listesi, puanları çıkarılmış ve okunma sayıları vurgulanmış haliyle:
- Kürk Mantolu Madonna – Sabahattin Ali
- Hayvan Çiftliği – George Orwell
- Satranç – Stefan Zweig
- Küçük Prens – Antoine de Saint-Exupéry
- Şeker Portakalı – José Mauro de Vasconcelos
- Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu – Stefan Zweig
- Dönüşüm – Franz Kafka
- Simyacı – Paulo Coelho
- İnsan Neyle Yaşar? – Lev Tolstoy
- Kuyucaklı Yusuf – Sabahattin Ali
- Fareler ve İnsanlar – John Steinbeck
- İçimizdeki Şeytan – Sabahattin Ali
- 1984 – George Orwell
- Uçurtma Avcısı – Khaled Hosseini
- Suç ve Ceza – Fyodor Dostoyevski
Sosyal Medyanın Okuma Üzerindeki Tahakkümü.
Sosyal Medya’nın hayatımıza girmesiyle TV’nun zirvede ki yeri sarsılmaya başladı. Sosyal medya yazının gücünden ziyade görüntü üzerinden etkileşim sağlamaktadır. Bu durum beraberinde okuma faaliyetleri zayıf toplumlarda daha hızlı ve etkin bir şekilde yayılmacı politikasını geliştirdi.
İnsanlar için yazınsal ifadeler zahmetli ve kafa yorucu olarak algılanıyordu. Bundan dolayı insanlar daha az yorucu, eğlence merkezli bir öğrenme yöntemine doğru kayıyordu. Böylelikle kitap ve yazı dizisi bu platformlarda en fazla dört mısralık ve en hızlı şekilde izleyici/okuyucuyu etkileyen yazılardı. Bunlar genellikle şiir, slogan, yazarlardan alıntılar, felsefi çıkarımlardan oluşmaktadır. İnsanlar bir şeyler elde ediyorlardı ama öğrenemiyorlardı ya da zannediyorlardı. Kalıcılık etkisine gerek duyulmadan sadece görünmek, paylaşmak ve doğruluğu teyit edilme gereği bile duymadan hayatımıza aldığımız kaotik ve niteliksiz bilgi mevcut. Bu mevcudiyet insanda kalıcı bir eser veya bilgiye dönüşememesinin sebebini anlatmaya çalışacağız.

Nasiye Kavramı Nedir?
Hayır, hayır! Eğer vazgeçmezse, derhal onu alnından (perçeminden), o yalancı, günahkâr alından (perçemden) yakalarız (cehenneme atarız).
Nasiye kelime anlamı itibariyle unutan, unutmuş olan demektir. Biz diğer bir anlamı olan cehrenin gösterişi, alın, yüz ve başın ön kısmı(beynimizin dörtte birlik kısmı olan) anlamıyla ilgileneceğiz.
Başımızın ön yüzünde sol gözümüzün üstünden başlayarak alnımızın hemen arkasında bulunan beynimizin ön lobuna Pre-prontal Lob’a değineceğiz. Prontal lobun(tüm beynin %50’sini oluşturmakta) başlıca görevleri şunlardır; düşünme, duygular, muhakeme, lisan, itki kontrolü, kişilik ve hafıza depolanmasıdır.
Sosyal medya ve sanal dünyada ‘’ kaydırma kültürü’’ dediğimiz kısa süreli videoları hızlıca izlemek ön beynimize anlık olarak sürekli data girdisi sağlamaktadır. Hiper odaklanma video ve TV izleme esnasında devrede olan ve ‘’edilgen dikkat’’ olarak tanımlanan bir unsuru da içermektedir. Edilgen dikkat, zihne efor sarf etmeden otomatik pilotta dolaşma imkanı sağlar. Beyniniz gelişme ihtiyacı duymayacak, düşük düzeyde çalışacak. Etkin dikkat hali, zihnimizin tam odaklanma esnasında ve beynin performans göstermesi sadece motivasyonunun pik yaptığı durumda eş zamanlı gerçekleşmesi ile olur. Bu esnada beyin ikinci bir iş eyleminde bulunmaktan yoksundur. İşte tam bu esnada beyin sürekli izleme sürecinde durmak bilmeksizin giren datalar yüzünden gerçeklikten kopuk, dış dünyaya kapalılık hali mevcut olur. Hazzı erteleyebilme yeteneğimiz de doğrudan frontal loblarımızla ilgilidir. İnsan duygusal ve davranışsal öz kontrolü arasındaki bu dengesizlikte kaybolur. İzlenme, kısa süreli hafızaya sık sık veri gönderse de bunların hepsi kısa süreli bellekte anlık girdi sağlar. Bu veriler uzun süreli belleğe asla ulaşamaz böylelikle ‘anlık anı’ denilen verilerle gerçek ve kalıcı bir anı oluşturulamaz.
Bu yanılsama durumu pre-prontal lobda veri bombardımanına tutarken yaşanacak bazı komplikasyonlar şunlardır; ifade afazisi, mantık yürütmede, organize olmada, dürtülerin ve söylediklerinin/yaptıklarınızın uyuşmaması, sosyal ilişki kurmada, depresyon, kaygı, duygusal bozukluklar oluşturmakta.
Erken yaşlılıkta ise inme, DEHB, Alzhemir, migren, çoklu kişilik bozukluklarına yakalanma riskini arttırmaktadır.

Epilog
Okuryazar olmakla salt bilgiye erişildiğinde hiç şüphesiz bir gelişmeye işarettir. Bu gelişim beraberinde insana her şeyi kazandırdığı anlamına gelmiyor. Okuryazarlık insanların elde ettiği salt bilgiyi belirli çıkar alanında kullanmak yetersiz ve anlamsız kalabilir. Bunun için onun dönüştürülmesi, tez- antitez Gruplarından sentez elde etmek için ‘’kitap okumanın’’ gereksinimi önemini anlatmaya çalıştık. Fikir ve düşünce, teolojik, felsefi okumalar alanında ülkece gerekli önemi verememekteyiz.
Sosyal platformlar insana 3 büyük bağımlılık sağlıyordu bunlar; seyretme/izleme, başkasının özel hayatına erişmek isteme, kişinin kendisinin görünür ve seyredilme arzusunun varolmak anlamına gelmesi gibi psişik semptomlara dönüşmektedir.
Nasiye, yani beynimizin ön lobu, düşünme, duygu yönetimi ve hafıza gibi kritik işlevlerden sorumlu. Dijital “kaydırma kültürü”nün neden olduğu sürekli veri akışı, bu lobu yorarak edilgen dikkati artırıyor ve beynin düşük performansla çalışmasına sebep oluyor. Bu durum, hazzı erteleme sorunları, kalıcı hafıza oluşumunda aksaklıklar ve çeşitli psikolojik rahatsızlık riskleri gibi olumsuz sonuçlara yol açabiliyor.
Bundan dolayı ‘gerçek ve kalıcı’ anlar, anılarımızın olduğu bir geçmiş istiyorsak okuma alışkanlığımızı arttırmalıyız. Gerçeklikten kasıt sadece kendimiz olmamalıdır. Kitaplar aracılığıyla kendimizi, başka karakterlere ve gerçekliklere şahit olmak ‘uzun süreli bellek işlevi’ için ilk paragraftaki okuma prensibine sahip olmak son derece kıymetli.
İngiliz yönetmen Tony Kaye imzalı 1998 yapımı “American History X” filmi, çıktığı zamanlarda olay yarattı.
Derek bir yazıyı alıntıyla bitirmek iyidir der.
Biri zaten senin söyleyeceğini en iyi şekilde söylemiştir. Daha iyisini yapamıyorsan onlarınkini alır ve yazını etkileyici bir şekilde bitirişin. Seveceğinizi düşündüğüm birinden alıntı yapıyorum.
Biz düşman değiliz dostuz. Düşman olmamalıyız. Hırslarımız zorlayabilir. Ama yürek bağlarımızı koparamaz. Hafızamızın gizemli yolları tekrar aşıldığında canlanacak Ve tabiatımızın iyi yönlerinin yanında olacaktır.